KİTLESEL GÖZETİM
Kitlesel gözetleme, (Mass Surveillance) nüfusun tamamı ya da büyük bir kısmının ayrım gözetmeksizin izlenmesidir. Diğer bir ifadeyle çok sayıda insanın telefon, bilgisayar, güvenlik kamerası veya diğer dijital cihazlarla sürekli ve sistematik olarak takip edilmesidir.
Kitlesel gözetimde hedeflenen gözetimin aksine somut ve belirli bir suç şüphesi aranmaz. Belirli bir suç işlediğinden şüphelenilen kişinin yakalanması için cep telefonunun dinlenmesi şeklindeki hedeflenen gözetim ne kadar makul ise hiçbir haksız fiil şüphesi olmaksızın bir ülkede yaşayan yüzbinlerce insanın verilerinin gelişigüzel saklanması da o kadar gereksiz ve orantısızdır.
Özellikle Covid-19 salgınının hayatımıza girmesiyle birlikte salgınla mücadele, terörü önleme ya da ulusal güvenliğin sağlanması gibi nedenlerle kitlesel gözetimin zararsız ve gerekli olduğunu düşünenler de bulunmaktadır. Ancak sürekli ve sistematik kitlesel gözetimin bireylerin mahremiyet, özgürce düşünme ve kendini ifade edebilme gibi haklarını ihlal ederek insanın yaşamını insanca sürdürebilme hakkını elinden aldığı kaçınılmaz bir gerçek olarak hayatımızda yer alıyor.
SORUN NE?
Günümüz dijital toplumunda bireyler internet, MOBESE kameraları, güvenlik kameraları, telefon sinyallerinden kredi kartlarına kadar adım attıkları her yerde sürekli olarak izlenmektedir. Bu, iktidar ve şirketlerin attığımız ve bundan sonra atabileceğimiz her adıma hakim olma ve bizleri buna göre yönlendirmeleri tehdidine apaçık olduğumuz anlamına gelmektedir. Bu denli kapsamlı bir gözetim insanların kendini ifade etme, düşünce ve protesto özgürlüğü başta olmak üzere mahremiyetin sağladığı tüm haklarına ölçüsüz bir müdahaleyi içerir. Mahremiyet ve özel hayata saygı insanın bütünlüğünün vazgeçilmez bir parçasıdır. Sürekli gözetlenen bir toplumun bireyleri serbest düşünmeden yoksun, var olanı sorgusuzca kabul eden ve kendi özerkliğinden yoksun bireyler haline geleceklerdir. Demokratik bir toplum sürekli gözetleme altında hayatta kalamaz. Google ya da Facebook siyasi tercihlerimizi bizden daha iyi bildiğinde demokratik bir toplumda yaşamaktan söz edebilir miyiz?
ÇÖZÜM NE?
Dijital toplumun üyeleri olarak internet bankacılığı, kredi kartlarımız, akıllı telefonlarımıza yüklediğimiz onlarca uygulama gibi dijital hizmetlerin en büyük tüketicileriyiz. Modern bireyler olarak dijital ekonominin imkanlarından vazgeçerek analog bir yaşam sürmeye kalkışmamız mümkün gözükmemekle birlikte gerekli de değildir. Faydalı dijital hizmetlerin gelişmesiyle mahremiyetin sınırlarının korunması arasındaki dengeyi koruyabildiğimiz bir toplum hayal etmeliyiz.
Tam da bu nedenle mahremiyetimize yapılan müdahalelerin gerekçeleri konusunda sıkı taleplerde bulunmalıyız. Kitlesel gözetleme yoluyla veri işlenmesinin mümkün olduğunca az ilkesi çerçevesinde yapılmasını istemeliyiz. Müdahale ne kadar genişse gerekçeler için de o derece güçlü taleplerimiz olmalı. Yasal düzenlemelerle idarenin ve özel şirketlerin yetkileri kesin bir şekilde belirlenmeli, izleyenin gözetleme konusunda elde ettiği bu güçle kişilik haklarımızın korunması arasındaki ilişki net olarak belirlenmelidir. Bundan hareketle mevzuatımızı verilerimizin hesap verilebilirlik olmaksızın sınırsızca işlenmesini mümkün kılmayacak şekilde düzenlemeliyiz.
Dijital toplumun nimetlerinden mahrum kalmadan gözetlemenin bireyleri ayrıştırmak ya da fişleme yapmak gibi amaçlarla değil; kaygı oluşturmayan, özgürlüklerimizi koruma altına alan ve demokratik toplum düzeni gereklerine uygun kullanımı için mücadele etmeliyiz.